Yerli Üretim Logosu: Peki ya Patenti, Tasarımı, Markası?

Geçen hafta Ticaret Bakanımız Sayın Ruhsar Pekcan Yerli Üretim Logosu’nu tanıttı. Türkiye menşeli ürünlerde bu logonun ürünlerin etiketlerinde yer alması öngörülüyor.

Yapılan düzenlemeye göre, Ticaret Bakanlığı yerli malını ayırt edici etiket için ilk adımı attı. Fiyat etiketi yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair yönetmelikle üretim yeri Türkiye olan mallar için bakanlıkça tespit ve ilan edilen şekil, logo veya işaretin kullanılması öngörüldü.

Bakan Pekcan’ın açıklamaları arasından bizce 2 başlık öne çıktı.

*  Kendi tükettiklerini üretmeden ülkelerin zenginleşmesine imkan yok. Varsa da bu kısıtlı olacaktır. Burada bir noktanın altını çiziyorum. Bize inanan, bizimle beraber ürünlerini burada üreten yabancı firmaların Türkiye’de üretilen ürünleri de yerlidir.

* Türkiye’de istihdam yapan, Yabancı firmaların Türkiye’de üretilen ürünleri de yerlidir. Onların da bizim Türkiye’deki alın terimizin payı vardır. Onlar da aynı yerli logoyu kullanacaktır. Onların da buradaki varlıklarını destekliyoruz.

Bu iki başlık dünyadaki üretimin, tedarik sisteminin kısaca bütün ticaretin nasıl globalleştiği ve bir ölçüde sınırların nasıl ortadan kalktığını gösteriyor.

Umuyoruz ki, bu logo ve uygulaması beklenen sonuçları doğurur. Ve tüketici birbirine muadil iki ürün arasından “Yerli Üretim Logolu” olanı seçer.

Burada iki kısa temel eleştirimizi dile getirip, asıl söyleyeceklerimize geçelim.

Birincisi, keşke daha özgün ve daha albenili bir logo ortaya çıksaydı. Bu işi bilen bazı uzmanların düşüncelerine biz de katılıyoruz. Dünyanın en anlamlı hikayesine sahip ve güzel bayrağı bizimki. Keşke bayrağımızdan hareketle bir logo oluşturulabilseydi.

İkinci madde de keşke bu oluşturulan logonun sembolik de olsa marka tescili yapılsaydı, işin pazarlama tarafı kısmen tamamsa da fikri mülkiyet tarafı eksik kalıyor bizce. Bu şekilde bu hareket biraz da kuvvetli şekilde piyasaya giriş yapardı.

Ama asıl mesele tabii ülkemizin üretim kapasitesini artırmak ve daha değerli ürünleri ortaya çıkartabilmek. Benzer ürünler arasında Türkiye’de üretileni seçtirebilmek.

Tarihin geldiğimiz bu noktasında maalesef sadece üretmekten de ibaret değil.

Artık hayatımızda şirketler bile yok, markalar var.  Bizim de ülke olarak üretmemiz gereken şey mal ve hizmetin ötesinde kendi tüketicisi için tercih edilebilir durumda olan markalar üretmek.

Marka dediğiniz şey maalesef Alaaddin’in cini gibi şişeden çıkmıyor ve tek parça bir şey değil. Çok ciddi ve profesyonel çalışma, bunun yanında da süreklilik  gerektiriyor. Markanın marka olması için Ar-Ge, sonucunda patentler ve tasarım gerektiriyor.

Bunu yapabilmek için de bir strateji, program, iyi yönetilen bir bütçe ve yetişmiş insan kaynağı gerekiyor.

Gerçek manada marka olmuş ürün-hizmetleri şöyle bir gözünüzün önünden hızlıca geçirin. Mutlaka bir ihtiyaca karşılık veriyor ya da bir hayat tarzı öneriyordur. Böyle bir markayı ortaya çıkarmak için de teknoloji ve tasarımla iyi dost olmak zorundasınız.

Peki nispeten kısa sürede (Ör:10 Yıl!!) bunları nasıl yapabiliriz? Biraz da şikayet etmeyi bırakıp çözüm yollarına bakalım.

  • Türkiye halen var olan şartlarında ne konuda, ürün ürün nede iyi olduğunun listelenmesi lazım. Mesela dünya radyal panel pazarının %60-65’i bizdeymiş. Fındığın %80’i bizde. Çayda çok iyiyiz. Bazı sahillerimiz dünyada benzersiz. Tütünümüz dünya çapında vb. tarım – sanayi – hizmet ayırmadan bugünkü şartlarla neyi iyi yapıyoruz bunu ortaya koymamız lazım.
  • Devlet gözetim ve yönlendiriciliğinde, bu ürünlerin tüm tarafları masaya oturmalı ve stratejik bir plan ortaya çıkartılmalı. Hem üretimin verimliliği hem de pazarlama konusunda bir plan çıkartılmalı. Bütçesi devlet tarafından sağlanmalı ve çok sıkı kontrol edilmeli.
  • Mesela coğrafi işaretlerimize ilişkin ürünlerden hemen başlanabilir. Bir peynirden Fransa 1,5 milyar dolar ciro yapıyor. Bizde 1000 çeşit peynir var, yarım ekmek arası kendimiz yiyoruz.
  • Bunlar kısa vadede bize bütçe sağlayacak konular. Buradan gelecek bütçeyi de diğer faaliyetlerimizi gerçekleştirmekte kullanacağız.
  • Dünyada pek çok gerçek anlamda teknoloji analisti ve fütürist var. Bu insanlarla konuşup ya da takip edip çeşitli alanlarda teknoloji nereye gidecek konulu raporlar alınmalıdır. Kabul etmemiz gerekiyor ki her alan, her teknoloji ile ilgilenecek ne insan kaynağı ne de bütçemiz var. Bütün beyin gücümüzü ve mali kaynaklarımızı bu noktada seçeceğimiz mesela 5 öncelikli alana yığmalıyız.
  • Tüm dünyadaki teknolojinin %80-85’i patent datalarında var. Bunları doğru ve bir amaç doğrultusunda değerlendirecek az da olsa uzmanlarımız mevcut. İcat edilmişi tekrar icat etmek yerine geliştirmeyi nasıl yaparız konusuna kafa yorulmalı. Bu bize belli bazı alanlarda teknoloji üreten dünya devi markalarla ortaklık fırsatı getirebilir.
  • Adlarını medyada çok duymasak da çeşitli alanlarda dünya çapında tasarımcılarımız var. Bu insanları hem projelerimizin tasarım tarafında hem de yetişmiş insan kaynağı sağlamakta kullanmalıyız.
  • Geçmişten alarak ama sürekli bir şekilde gerçek manada “Patent” üretmiş kişileri bulup gerek maddi gerekse network anlamında devlet eliyle destekleyerek, yaşadıkları soruları çözüp bu patentleri nihai ürüne dönüştürmeliyiz.
  • Artık vermekte olduğumuz teşvikleri sektör sektör değil de kişi ya da teknoloji bazında vermeye başlasak belki daha verimli sonuçlar alabiliriz. Hepimiz biliyoruz x sektöre bir teşvik veriliyor %60’ı kullanılmıyor bile. Çeşitli sebeplerle başvuru bile olmuyor. Verdiğimiz teşviğin bir kısmı da nakdi olduğu için, durumu iyi olan da alıyor ve arabasını yeniliyor…
  • Teşvikleri aşama aşama artırmalı ve asıl altın vuruşu da nihai ürün ortaya çıktığında vurmalıyız. Başarılı girişimleri kendileri gibi başarılı başka kişi ve girişimleri destekleyecek şekilde örgütlemeliyiz.
  • Bir biri ile ilişkili alanlarda üretim yapanları mümkün olduğunca bir araya getirmeliyiz. Tedarik zincirini kısaltmalıyız. Mesela saman üreteni, inek yetiştireni, süt üreteni, veterineri, sütü işleyeni, kutusunu üreteni, bunlar için yeni teknoloji araştıranı coğrafi olarak çok yakın alanlarda buluşturmalıyız. Özellikle Anadolu’nun pek çok yerinde bu mümkün ve pek çok alanda üretim üsleri ortaya çıkartabiliriz.
  • Komşularımızın bütün pazar ihtiyaçlarını incelemeli ve onlara yakın yerlerde onların ihtiyacına uygun ürünleri üreten bu bölgeleri oluşturmalıyız. Böylece ihracat noktasında onlar için ilk tercih olmaya çalışmalıyız.

Bu liste daha da uzayabilir elbette. Ancak önemli olan, bir stratejik plan oluşturulması ve tüm kaynakların bu plan doğrultusunda kontrollü bir şekilde kullanılmasının sağlanmasıdır. Elbette bu noktada en önemli şey ölçmektir. Çünkü ölçemediğini yönetemezsin!

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId