Helva – Sınai Mülkiyet – Büyümek

Şirinkos diye bir firma duydunuz mu? Açıkçası aşağıdaki haberi okuyana kadar ben de duymamıştım.

Peki, Koska Helva markasını duydunuz mu? Geçen yüzyılın başlarından beri faaliyetini sürdüren bir firmamızın açıkçası ürünlerini benim de çok beğendiğim son derece ünlü bir markası. Neredeyse gıda konusunda aklınıza gelebilecek tüm sertifikalara sahip, halen İstanbul Ambarlı – Avcılar kavşağında 22 bin metrekare kapalı alanda üretimini sürdüren bir firmamız. Kendi alanında pazarlama anlamında dev bir marka.

Neymiş bu haber derseniz, aşağıda dikkatinize sunuyorum. (Hürriyet – 27.08.2021)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Koska Şirinkos isimli bir markadan “Kağıt Helva” alır. Bir süre sonra alımlarını durdurur. Ancak Şirinkos yetkilileri Koska’ya ürün vermemelerine rağmen sahada, kendi tasarımlarını taşıyan kağıt helvaları görürler ve duruma anlam veremezler.

Yapılan araştırmalar sonucu, Koska’nın bir tasarım hakkı ihlali içinde bulunduğu ortaya çıkar ve konu mahkemeye taşınır. Haberin bize anlattığı kadarıyla dava 10 yıl sonunda Şirinkos lehine tamamlanır ve Koska ile birlikte halen Şirinkos’a ait tasarımları taşıyan ürünleri Koska’ya tedarik eden firma tazminata mahkum olur.

İşte bu haber başlı başına bir KOBİ neden sınai mülkiyete yatırım (Yatırım dediğimizde rakamları çok da büyük zannetmeyin… Üretim aracı herhangi bir makinenin muhtemelen 10’da belki de 50’de – 100’de biri kadar bir rakamdan bahsediyoruz) yapmalı sorusunun cevabı niteliğindedir.

Siz eğer faaliyet alanınızda bir şeyi farklı yaptığınızı düşünüyorsanız, bizim örneğimizdeki gibi ürünün şeklinde bir farkınız varsa ya da üretim metodunuzda teknik bir detay ile fark yaratıyorsanız bu farkı endüstriyel tasarım ya da patent tescili ile korumalısınız.

KOBİ’lerin en çok yaptığı hata, durumu bugüne göre değerlendirmeleridir. Geleceğin sunacağı muhtemel iş fırsatları, birliktelikler ya da ortaklıklar gibi temeli büyümeye dayanan gelişmeler pek hesaba katılmaz. Sanki işletme on yıllarca hep bu ölçekte kalacak gibi bazı yatay yatırımlar yapılmaz.

Sınai mülkiyetin, farkı belgelendirmelerin, TSE gibi standardizasyonların pek yanından bile geçilmez. Gerekçe de genelde benzerdir. Biz ufak işletmeyiz ne gerek var ya da şimdi para yoktur ve masraf çıkartılmaması gerekmektedir…

Açıkçası o para hiçbir zaman olmaz. Makineleri değiştirmek için bankalardan krediler bulunur ama, sınai haklara kaynak aktarılması hemen hemen hiç gündeme gelmez.

Bu noktada Şirinkos firması sahibi Mehmet Şirin Bayram’ı gösterdiği vizyon ve sınai mülkiyet haklarına doğru bakışı için kutlamak isteriz.

KOBİ’ler için benzer bir durum marka konusunda da sıklıkla yaşanmaktadır. Benzeri durumları geçmişte çokça görmüş biri olarak buradan geleceğe dönük bir uyarıda bulunalım.

Birkaç saat önce ihracat verileri açıklandı ve ülkemiz Ağustos ayında 19 milyar doları geçerek toplamda 2021 yılını rekor ihracat büyümesi ile 200 milyar dolar barajını aşarak tamamlayacak. Hemen her üretici pandemi, iç pazarın sıkışması, dövizdeki artış vb. nedenlerle ihracat yapmaya çalışıyor. Büyük kısmı planlı programlı ve kurumsal şekilde ilerliyor. Ama ihracata yeni giren ve tutunmaya çalışan firmaların sıklıkla yaptığı bir hata var.

Yurt dışında marka tescili yaptırmamak…

Genellikle ihracata yeni başlayan firmalar (doğaldır, eleştirmiyoruz) tanıdık, eş-dost ya da akraba üzerinden bu faaliyetleri başlatıyorlar. Bu da genelde kağıt üzerinde bir anlaşma olmadan, geçmiş duygular üzerinden güvene dayalı hareket etmeyi getiriyor.

Belli bir süre sonra ürün ilgili pazarda tutununca, eşimiz – dostumuz, akrabamız ya da tanıdığımız bu işi neden ben kendim yapmıyorum ve daha çok kazanmıyorum fikrine kapılıyor.

Bir süre sonra da sizin piyasada tutmuş, tanınmaya başlamış markanızın tescilini bulunduğu ülkede kendi ya da kendi adına açtığı işletme üzerine alarak sizi saf dışı bırakabiliyor.

Siz yaşadığınız anlaşmazlıktaki marka tescili ile ilgili kısmı tam olarak bilmediğiniz için, farklı bir kişi ya da kurum ile ilerlemeye çalıştığınızda doğal olarak var olan ve tutmuş marka ile ilerlemek istiyorsunuz.

Ancak ilgili ülkenin gümrüğü sizinle aynı fikirde olmuyor ve ürünleriniz gümrükte takılıyor.

Ya o partiden vazgeçiyorsunuz ya da epeyce para harcayarak geri getiriyorsunuz, tabii dayanıklı ürünlerse.

Daha büyük kayıp sizin az ya da çok tanınırlığınızı kaybetmenizle geliyor. Tüketici “markanın arkasında kim var ?” diye pek araştırmaz. Bildiği markayı alır ve hayatına devam eder.

Dolayısıyla siz markanızı kaybettiğiniz için neredeyse her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalırsınız.  Hatta belki de kendi markanızı tescil için harcayacağınız miktarın 50 – 100 katına geri satın almak zorunda bile kalabilirsiniz.

Bu yaşanması muhtemel tablonun önüne geçmek kolay. Bir patent – marka vekili ile temasa geçin ve markanızı hangi ülkede tescil ettirmek istiyorsanız onlardan yardım isteyin. Unutmayın doğruları yaptığınız sürece, piyasa – ticaret dinamiği işletmenin büyümesine dönük işler.

Bugün atacağınız ufak adımlar sizi yıllar sonra sınai mülkiyet açısından zırhı çok kalın, ürünleri dokunulmaz – taklit edilemez, pek çok açıdan sizden kat kat büyük firmalara meydan okuyabilir duruma getirebilir.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId