Bi Fikrim Yok, Ama Kaç Paraysa Alayım…

Ünlü mucit ve bilim insanı Tesla’ya atfedilen bir söz var. “Fikirlerimi çalanlardan daha fazla, bir fikri olmayanlardan nefret ediyorum”.

Kimse kimseden nefret etmesin, herkes barış içinde yaşasın isteriz ama biz daha ziyade ana fikre odaklanmaktan yanayız. Yani, bir fikri olmayanlardan bahsediyoruz. Biraz onlarla ilgili konuşalım, belki biraz da özeleştiri yapalım istedik.

Konu bu olunca rahmetli Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” sözü de aklımıza geldi.

Şirketler bazında bilgi çalmadan bilgi üretmek ve pazarlama ile birleştirip fikir sahibi olmanın yolu sanırım Ar-Ge’den geçiyor. Ama ancak bilinçli olarak yapılan ve sonunda hedef olarak patenti gören Ar-Ge başarılı oluyor.

Bu noktada aşağıda bazı dev firmaların 2018’de Ar-Ge’ye ayırdıkları kaynağı dikkatinize sunuyorum.

Şimdi mesela Avrupa Patent Ofisi’nin patent konusunda sunduğu bir database hizmeti olan espacenet’e  girip hak sahibi kısmına bu grafikteki firmalardan birinin adını yazdığınızda 10 binden fazla patent başvurusu olduğunu görebilirsiniz.

Bu firmalar bir fikri, bilgiye çevirmek için milyarlarca doları Ar-Ge’ye döküyor. Elde ettikleri bilgiyi de dosyalayıp rafa kaldırmıyorlar tabii. Bu bilgiyi bir ürün ya da hizmete çeviriyorlar ve içinde maalesef bizim de bulunduğumuz bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan ülke ve insanlara satıyorlar.

Peki ne karşılığında?

Şimdilik doğal zenginliği olanlara bu zenginliklere karşılık; ucuz iş gücü olanlara bu iş gücüne karşılık ve bazılarına da sahip oldukları jeopolitik durumlarına karşılık satmaktalar.

Peki bunlar bitince aralarında maalesef bizim de olduğumuz bu ülkeler ne yapacak? Acilen şapkayı önümüze koyup bu konuyu derinlemesine tartışmamız gerekiyor.

Binlerce işçinin yaptığı işi tek başına yapan robotlar, konvansiyonel ve sosyal medyanın en sevdiği konu başlıklarından biridir. Sık sık önünüze ya bir haberi ya da bir videosu düşüyordur eminim.

Biz de genelde hayran hayran maksimum 3 dakika! süren bu komplike ve bir film setini andıran tabloya bakarız. Genelde de ağzımızdan şu çıkar: Adamlar yapmış yaaa!

Peki biz ne yapacağız? Video izlemeye devam mı edeceğiz yoksa; kolları sıvayıp bir fikri bilgiye, bilgiyi de katmadeğerli bir ürün ve hizmete mi dönüştüreceğiz?

Bunu yapmanın en kısa ve kesin yolu maalesef ne yaptığını bilen Ar-Ge’ye, sonrasında da markalaşmaya dayanıyor. Tabii beyaz önlüklü 10 tane mühendisi, parmak izi ile açılan camsız odalarda ellerinde tüplerle oradan oraya koşturmak değil mesele. Ya da %60-65’ini dışardan alarak ürettiğimiz ürünleri yine dışarıya satmaya çalışmak değil konu.

Mesela, neyi arayacağını bilmek marifet. Aramaya başlamadan önce patentler üzerinden bir teknoloji analizi yapmak lazım ki; 3 sene önce dünyanın herhangi bir yerinde yapılmış bir şeyi yapmak için 2 sene ve birkaç milyon da sen harcama diye.

Belli fazlarda durup yine bir kontrol etmek lazım etrafı kaynakları boşa harcamamak için. En önemlisi de eğer gerçekten dünya çapında yeni, sanayiye uygulanabilecek ve bir önceki yöntemden daha gelişkin bir buluş varsa ortada onu patentle korumak lazım.

Ancak bu şekilde video izlemek yerine video çekenlerin yanında yerimizi alabiliriz.

Aksi taktirde son doğal zenginliği sattığımızda, son ucuz iş gücümüzü kaybettiğimizde ya da jeopolitik son kez değiştiğinde, biz elimizdeki son model telefonların yenmediğini çok acı bir şekilde anlayacağız.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId