Atmosfer Her Şeydir, Garaj Hiçbir Şey!

Eminim siz de çok başarılı olan, çoğu da ABD’li girişimciye ait bir sürü sosyal medya gönderisi, makale ya da benzeri bilgi bombardımanına tutuluyorsunuzdur. Hatta belki bir kısmınız da benim gibi bundan çok sıkılmış durumdasınızdır.

Gençliğim Bill Gates’in hikayesini dinleyerek geçti. Orta yaşlarım da Chobani, Zuckerberg ve Elon Musk’ların hikayesini dinleyerek geçiyor.

Üniversiteyi yarım bırakmaları, denemekten vazgeçmemeleri, hepsinde var olan o “kutsal” garajı vb. başlıklar etrafına dizilen modern zaman şövalyelerinin hikayeleri.

Bütün dünya ve sistem kendilerine düşman, yapmak istediklerini yapmaları için engel ve kahramanlarımız kah elektrikli beyaz atlı arabaları, kah hiçbirimizde olmayan süper zekaları ile zorlukları yeniyorlar ve prensesi kurtarıyor… pardon milyar dolarlık şirketlerini kuruyor ve geliştiriyorlar.

Bu sırada kameralar mesela, en azından 2 yüzyıl boyunca bilime yön veren ve hala yerlerine yenilerinin konulamadığı Almanya’ya dönüyor. Bir tane beyaz atlı şövalye yok. Aynı kameralar eleştirel düşüncenin tavan yaptığı, felsefenin neredeyse alfabe ile birlikte öğretildiği Fransa’ya dönüyor. Tuhaf… Orada da şövalye kıtlığı var.

Acaba ABD hakikaten yiğidin harman olduğu yer de ondan mı bu kadar şövalye çıkıyor, yoksa diğer yerlerdeki atmosferde yeterince akışkanlık yok da girişimciler bu nedenle mi arşa çıkacak kadar oksijen bulamıyorlar?

Tabii ki derdimiz kendi ülkemiz o nedenle başka yerlerdeki ölçümlere çok da kafa yormayalım. Kendi yatırımcı ve girişimci atmosferimizi bir ölçelim bakalım durum ne?

Mesela startup konusunda 4 kitap yazmış uzman birinin twitter mesajı aklına geliyor. “Yıl 2018 hala vergi numarası, ticaret sicil gazetesi, faaliyet belgesi gönderiyoruz firmalara…”

Bir başka uzman kişinin de çipli kimlik kartlarının dağıtıldığı bir ortamda hala nüfus kağıdı fotokopisi aranıyor olmasına dair twiti geliyor aklıma.

Birden havadaki oksijen seviyesi düşüyor değil mi 😊

Bayram tatilinde Almanya’dan gelen ve uzun zamandır orada yaşayan çocukluk arkadaşımla buluştuk. Laf lafı açtı, konu maaşlara ve vergilere geldi. Türkiye’de ne kadar vergi kesiliyor gelirden ortalama dedi. % 35-40 civarı dedim, kazancına göre.. Almanya’da da öyleymiş. Sonra asıl vurucu soru geldi aklıma, peki neleri vergiden düşüyorsunuz dedim. Elektrik, su dedi ve devam etti ama bana bu ikisi yetti, devamını dinleyemedim. Oksijensizlik, kısa süreli algı kaybı yarattı bende.

Yıllardır pek çok iktidar döneminde pek çok destek paketi açıklandı işletmelere. Sayısını hatırlayan varsa söylesin. Şimdi soruyorum: Somut olarak aklınızda kalan, kalıcı bir düzenleme var mı?

Yoksa aklımızda kalan şundan mı ibaret: Şu şu özellikteki işletmelere şu kadar faizsiz kredi ya da hibe ya da bunun gibi şeyler.

Ya kültürel kodlara ne demeli? Benim rahmetli babam toplamda 35 yıl çalıştı. 1,5 yıl bir şirkette; 7,5 yıl bir şirkette ve kalan 26 yılı da 3. Şirkette geçirip emekli olmuştu. Babaannem ve dedem, 2. Şirketi ararken babamı bir baltaya sap olamamakla suçluyorlardı😊

2000’li yılların başında nadiren yaptığımız bir dertleşme sırasında konusu geçmişti de anlatmıştım. 26 yaşındaydım ve 3. Şirketimden şikayet ediyor ve ayrılacağımı söylüyordum. Ki zaten bir kere kovulup 2 ay sonra da geri çağırılmıştım.

Başka bir kod. Siz Türkiye’de adı kısmen de olsa “dolandırıcıya” çıkmamış ve 5-6 kere ticari denemede bulunmuş, başaramamış tekrar denemiş birilerine rastladınız mı? Şöyle düşününce çok az değil mi? 70-80 milyonluk bir ülke için sayı yok denecek kadar az.

Çünkü 2. Şanslar çok pahalı bizim yatırım atmosferinde. O nedenle de öyle veya böyle büyük sermeyesi olanlar başarıyor, bireysel girişimler ölü doğuyor bizde.

Demeye çalıştığım özetle şu: Kahraman şövalyeler her yerde var aslında. Ama biraz da atmosfer nefes almayı zorlaştırdığı için uzun ve zorlu mücadelelere girmek pek mümkün olmuyor. Bu şövalyelerin aslında yaratacakları istihdam, vergi, moral ile hepimiz için savaştığına ikna olup, kasabamıza uğradıkları zaman onlara gereken erzakı sağlamamız lazım. Tabii bunu yapabilmek için de hükümdarlarımızın bize uygun yaşama koşulları yaratması lazım.

Aksi takdirde yoğurdu bulan Türkler, yoğurdu paketleyip dünyaya satan işletmeyi ABD’de değil Türkiye’de kurabilirlerdi. Herhangi bir alanda milyar dolar değeri olan bir markamız olurdu. Zaten bir taneyi çıkartacak atmosferin, ardı ardına üçü – beşi de üreteceğine eminim.

Ama kardeşim bir düşünün. Cal-Tech’i bitirmişsiniz, vatan sevgisi ya da hasret ya da her ne ise ülkenize dönmüşsünüz. Çok büyüyeceğine inandığınız bir girişim fikriniz var ve tek atımlık kurşununuzla bir şeyler yapmaya giriştiniz.

Mecidiyeköy’de muhtemelen siz doğmadan önce yapılmış! bir binada ufak bir yer kiraladınız ve sürpriz…… 1 ay içinde ruhsat denetlemesine gelen arkadaşlar önünüze listeyi koyar. Bina yapılırken kimsenin bunları düşünmemesi bir tarafa, sizden önce de herhalde 500 kişi falan burayı iş yeri olarak kullanmıştır.

Ama ne hikmetse kimsenin aklına yangın merdiveni, yangın dolabı, alarm sistemi, ışıklı! yön göstergesi, elektrik kesildiğinde otomatik yanacak şarjlı lamba koymak gelmemiştir. Ya da 35 yıllık bina ilk defa siz taşındığınızda denetlenmektedir ???

Cebinizdeki 3 kuruşu bunlara mı harcamak lazım (gereksiz demiyorum, zinhar!) daha iyi bir server’a mı?

Daha beteri işinize mi bakacaksınız yoksa bu ve benzeri şeyleri mi takip edeceksiniz? Çünkü bütün iyi niyetinizle de olsa, şu saydığım kalemleri bir araya getirip adam gibi monte ettirmeniz minimum 10 gün. O da istikrarlı bir şekilde ustanın peşinden koşar ve kendisini yeterince taciz ederseniz olmakta.

Siz söyleyin şimdi: bizde garaj yok ondan mı çıkmıyor girişimler, yoksa bizdeki girişim atmosferi hep gök gürültülü ve dolu yağıyor da ondan mı olmuyor?

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId