Yurt Dışında Markayı Ne yapacağız?

Dünya ticaret profilindeki değişmeler ve pandemi nedeniyle AB ve ABD, Kanada vb. pazarlar tedarikçi seçiminde Çin dışı alternatiflere yönlenme konusunu daha ciddi şekilde tartışmaya başladı.

Bu gelişmeler ve ülke içinde yaşanan ekonomik daralma pek çok firmamızın ihracata daha fazla yönlenmesine yol açtı. Klasik ihracatın yanında eticaret de ülkemizde çok hızlı gelişen hatta bir fenomen haline geldi.

Getir, hepsiburada gibi girişimlerin uluslararası alanda yaptıkları finansal ve operasyonel hamleler de bu konuda bir şeyler yapmak isteyen gerek bireyler gerekse firmalara model oldu, cesaret verdi.

Bu motivasyonlarla birlikte bizim markalarımızın da daha fazla yurt dışına çıkmak, oralarda faaliyet göstermek için çabaları arttı.

Doğal olarak marka tescili meselesi de firma ve girişimcilerimizin gündemine daha çok girmeye başladı. Öncelikle şunu belirtelim. Dünya çapında marka tescili diye bir kavram yoktur. İlgili süreçleri hem zaman hem de işlem maliyeti açısından azaltmak amacıyla ülkeler, çeşitli anlaşmalar imzalayarak bazı sistemler geliştirmişlerdir.

Peki yurt dışında marka tescili yaptırmak isteyen bir girişim, bir firma hangi yöntemlerle bunu gerçekleştirebilir, hangi yöntem daha avantajlıdır buna bakalım.

 

  1. Ülkesel başvuru: Herhangi bir sisteme dahil olmayan ülkelerde tek yöntem olarak uygulanır. Her ülkenin farklı marka tescil prosedürleri vardır bu nedenle genellikle markanın Türkiye’de tescilli olması şartı aranmaz. Maliyetleri yüksek olmakla birlikte tek tek başvuru yapmak, bazı sorunlara da tek tek farklı çözümler sunabilme avantajı getirir. Bu nedenle özel durumlara uygun bir başvuru yöntemidir.
  2. Madrid Protokolü: Dünya fikri mülkiyet örgütü (WIPO) tarafından yönetilen ve 109 ülkenin üye olduğu bir başvuru sistemidir. Sistemin tescil değil, başvuru sistemi olduğunu tekrar hatırlatalım. Sistemin amacı; pek çok bürokratik uygulamayı tek elden ve tek başvuru ile yapmak, maliyet avantajı sağlamak ve takibi kolaylaştırmaktır. Sistemin en büyük avantajlarından biri de üye ülkelerden herhangi birinde çıkan kararın diğerlerini etkilememesidir. Sistemin en büyük sorunu da menşe başvuru yani ülkemizde yapılan başvuruya dayanmasıdır. Türkiye’de yaptığınız başvuru çeşitli nedenlerle başarısız olursa Madrid sistemi ile yaptığınız başvuru da başarısız olur. Bir de sistem üzerinde yapılan başvuruların tamamen bitmesi yaklaşık 20-24 ay sürmektedir.
  3. CTM (Topluluk Markası) istemi: 27 AB ülkesinin tamamına tek başvuru ile ulaşma imkanı verir. Sisteme başvuru yapmak için Türkiye’de marka başvurusu yapılmış olma şartı yoktur ve tescil süreci yaklaşık 9 ayda tamamlanır. 27 AB ülkesinin tamamına tek tek yapacağınız başvuruya oranla çok önemli maddi avantajlar sağlamaktadır. Sistem Avrupa fikri mülkiyet ofisi tarafından kontrol edilmekte ve yönetilmektedir. Sistemin en büyük dezavantajı, AB ülkelerinin tek ülke olması mantığı nedeniyle bir ülkede verilen kararın diğer ülkeleri de otomatik olarak etkilemesidir.
  4. OAPI ve ARIPO sistemleri: ARIPO SİSTEMİ Afrika kıtasında yer alan ve İngilizce konuşulan 19 ülkeyi; OAPI sistemi ise, Fransızca konuşulan 16 ülkeyi kapsar. Diğer sistemlere benzer şekilde tek elden, bürokrasi ve maliyet azaltmaya yarayan sistemlerdir.

Yurt dışında pazar anlamında hedefi net olan girişimler için en uygun sistemi seçmek önemli avantajlar sağlamaktadır. Aşağıda örnek olarak sunulan tablo biraz olsun farklı hedef ve öncelikleri olan firmalar için bir projeksiyon sağlayabilir.

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId