Aşk Deyince Ötesini Arama

Türkiye’nin dış ticaret rakamlarını araştırırken Tursab tarafından açıklanan turizm verileri gözüme çarptı. Acaba yazım hatası mı var diye de birkaç başka kaynaktan teyit etme ihtiyacı duydum. Maalesef doğruydu. Nedir rakamlar derseniz aşağıda…

2017 rakamlarına göre:

İspanya 77 milyon turist 200 milyar dolar gelir

İtalya 65 milyon turist 180 milyar dolar gelir

Türkiye 30 milyon turist 9 milyar dolar gelir

Bir turizm uzmanı sayılmam ama temel matematik bilgim fena değildir. Ve bu sayılara baktığım zaman ciddi bir sorun olduğunu görüyorum.

Bildiğim kadarıyla yatak sayısı olarak dünyanın en iyilerinden biriyiz. İklim müsait, 4 mevsimi aynı coğrafyada yaşama şansımız var. Tarih deseniz, dünya burada kurulmuş!

Napolyon bile “Dünya tek bir ülke olsa, başkenti İstanbul olurdu” demiş. Böyle büyük ve öenmli bir kozumuz var. Neredeyse dünyanın uçak rutunun 3’te ikisi bizden geçiyor. Üç tarafımız denizle çevrili.

Peki ne yok bizde?

Dediğim gibi bir turizm uzmanı değilim. Her şey dahil sistemi ya da yetişmiş insan kaynağı sorunlarımız hakkında uzun uzun yazmayacağım. Bence asıl sorun bizim yer, yöre, kültür ya da  kavramlarımızı marka yapamayışımız.

Şöyle anlatayım. Evlendiniz balayına çıkacaksınız durumunuz da müsait ve yurt dışına çıkabilirsiniz. İlk 3 rotanızı yazın. İddia ediyorum, bir birinden çok farklı geçmiş ve kültürlerden gelen insanların hepsinin ilk 3’ünde mutlaka Paris vardır. Neden?

Çünkü Paris aşk ile özdeşleşmiştir ve aşk deyince ötesini aramayız…

Tabii ki Paris kendi kendine aşk ile özdeşleşmedi. Uzun ve planlı çalışmalar sonucu romantik bir rota olarak konumlandırıldı. Sonuçta, bildiğim kadarıyla her yıl neredeyse bizim tüm ülkemize gelen turist kadar Paris’e giden turist var. (30 milyonun üzerinde)

Peki bizde yok mu bu şekilde öne çıkarılıp markalaşabilecek yerler?

Birlikte sayalım. İstanbul, Efes, Kapadokya, Urfa, Van, İzmir, Antalya, Karadeniz, Göller bölgesi, Erciyes, Palandöken, Uludağ gibi dağlarımız, Hatay, İznik, Çanakkale, yaylalarımız…

Vizyon buralara otel yapmaktan ibaretse, gelir de maalesef 9 milyar dolarda kalıyor.

Bakın size bir Mısır hikayesi anlatayım. Yaklaşık 10 yıl önceydi sanırım. Mısır’da sivil yolcuları taşıyan bir uçak teröristlerin attığı füze ile vuruldu. Hemen hemen tüm yolcu ve mürettebat hayatını kaybetti.

Ertesi gün bütün rezervasyonlar iptal edildi. Mısır turizmi bitti. Mısırlı yetkililer ve Mısır’a çalışan uluslararası acenteler oturup ne yapacakları konusunda bir yol haritası çıkarttılar. Bu haritanın en belirgin rotası ne oldu biliyor musunuz?

Belki de hepinizin seyrettiği “Mumya” film serisi… Büyük bir Hollywood prodüksiyonu halinde üzerimize boca edildi. Mısır’ın 5.000 yıllık kadim tarihi ile – tabii ki bir aşk hikayesi eşliğinde – tekrar tanıştırıldık, bu eşsiz tarihi miras tekrar bize hatırlatıldı. 5 yıl içinde Mısır turizmi tekrar saldırı öncesine dönmüştü. Sanırım bugün kimse Mısır için güvenlik seviyesi süper, her ziyaretçinin güven içinde seyahatini tamamlaması garantidir diyemez. Ama turizm uzun vadeli ve hiçbir zaman sona ermeyecek bir güven oluşturma sürecidir.

Yerler, yöreler, deneyimler özel olarak markalaştırılabilir ve özellikle bizim durumumuzdaki bir ülke için neredeyse en basit şey de budur. Çünkü yukarıda epeyse sıraladığımız inanılmaz rekabet avantajlarımız ve üstün olduğumuz noktalar mevcuttur.

Bunların kullanılması için gereken tek şey bilinçli ve uzun vadeli bir plan dahilinde hareket etmektir. Bu tarz bir çalışma ilgili yöre ya da beldenin tüm unsurları tarafından desteklenmelidir. Bu nedenle yerel – yöresel markalaşma çalışmaların lideri belediye başkanları olmalıdır.

Özellikle coğrafi işaretlerimizin üretildiği noktaların pek çoğu son yıllarda instagram ve diğer sosyal medya platformlarının da etkisi ile ciddi şekilde yükselen bir değer olan deneyim turizmi açısından bulunmaz nimetlerdir.

Hz. İsa’nın 12 havarisinden 3 tanesi ve Meryem Ana Anadolu topraklarında önemli izler bırakmışlardır. Bu açıdan bakıldığında özellikle Katolik Hristiyan dünyası için ülkemiz  inanç turizmi konusunda çok önemli bir merkez olabilir.

Tüm bunların hayata geçmesi ise, hayata geçirilecek değerin tıpkı bir marka gibi profesyonelce yönetilmesi, pazarlama bütçesinin olması ve merkezi yönetim – yerel yönetim – halk işbirliğinde ciddi bir koordinasyona bağlıdır.

 

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Facebook

LinkedId